|
Allahın kelamı
Bir mecliste Kuran-ı Kerim'den
söz açılmıştı. Kuran'ın eşsizliğinden ve olağanüstü bir eser
olduğundan bahsedilirken, odanın bir köşesinde kendi halinde
çubuğunu içmekte olan bir Bektaşi söze karışarak: - "Evet,
Allahın kelamı cidden eşsizdir. Amma, yazısı biraz
karışıktır!" der. Dinleyenlerden biri hayret ve biraz da
hiddetle sorar: - "Karışık mıdır, nerden biliyorsun?" Bektaşi
acınacak bir tavırla cevap verir: - "Alnımın yazısından!"
|
Ne düşünüyormuş
Bir bektaşi,
merkebine odun yükleyip şehre gelirken karşıdan tüccar kılıklı
iki adam peyda olarak: "Şu zındıkla alay edelim!" diye
Bektaşiye yanaşıp selam verince Bektaşi de durur, merkebi de.
Tüccarlar işaretle: - Bu eşeğin ne düşünüyor? - Odun
taşımaktan yorgun düştü de, artık kasabada ticaret etmeyi
düşünüyor! |
Vızır vızır
Softalar, Bektaşi'ye, Tanrı'nın
büyüklüğünü öğretmeye çalışıp duruyorlar. Anlatıp, anlatıp,
sonunda da diyorlar ki: "Tanrı isterse iğne deliğinden deve
bile geçirir!" Bektaşi: "Elbette," diyor. "Nasıl elbette?"
diyor softalar. Bektaşi çözüyor düğümü: "Tabii ya! Onun
yapamayacağı şey mi var? Canı ister, iğne deliğini büyütür
veya canı ister, develeri küçültür, vızır vızır geçirir."
|
Üzüm suyu
Sultan Abdülmecid
bir gün Boğaziçi'nde büyük bir bağın tam ortasındaki köşkünde
oturan bir Bektaşi babasını ziyarete gitmiş. Bektaşi, o gün
komşu bağdaki bir arkadaşını ziyarete gitmiş. O dönünceye
kadar padişah bağın her tarafını dolaşmış. Bektaşi dönünce
karşılıklı konuşmaya başlamışlar. "Erenler bağın maşallah çok
büyük. Üzümünü ne yapıyorsun?" "Müritlerle ve canlarla
birlikte yeriz Sultanım." "Buradaki üzüm yemekle biter mi?"
"Yemediğimizi de sıkıp fıçılara basar, suyunu içeriz!" "Peki
ama, sıkılmış üzüm şarap olmaz mı?" "Vallahi Sultanım, biz
üzümü sıkıp fıçılara basarız. Allah ne isterse o olur. Üst
tarafına karışmak haddimize mi?" |
Sen ne işe
yaradın Bektaşi ile Hacı Osmanlı, zamanında
ramazanda içki içerken yakalanırlar. Kadı yaptıklarının
cezasının ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar bunlara. Hacı
af diler "şeytana uyduk kadı efendi", der ve Haci'ya idam
cezası verir. Bektaşiye sıra gelir ve der ki "Kadı efendi ben
gayri-müslümüm, bana oruç farz değildir." Kadı Bektaşiyi
serbest bırakır. Bektaşi kadıya sorar "kadı efendi ben de
şehadet getirsem, müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar
mısın?" Kadı efendi düşünür "gavuru müslüman yapmanın ona
sağlayacağı sevabı hesap eder ve Hacı'yı da affeder. Kadının
huzurundan ayrıldıktan sonra hacı şaşırararak Bektaşiye sorar:
- "Sen ne biçim adamsin be, bir dinli oluyon bir dinsiz, sende
iman yok mu bire münafık?" deyip azarlar. Bektaşi de - "Gavur
oldum kendimi, müslüman oldum seni kurtardım be. Peki sen ne
işe yaradın?"
|
Ahirette yaşadık
Bektaşi, vaaz dinlemeye gitmiş. Hoca vaazında içki içmenin
bütün kötülüklerini, zararlarını sayıp dökmüş, hatta içki
içenlerin Sırat köprüsünden boyunlarında dünyada içtikleri
bütün içki şişeleri asılı olduğu halde geçeceklerini anlatmış.
Bektaşi sormuş: - "Hocam, boyna asılan şişeler boş mu olacak
dolu mu?" Hoca, incecik köprüden dolu şişelerle geçilirken
dengenin kolay sağlanamıyacağını düşünerek: - "Elbette ki dolu
olacak", diye yanıt vermiş. - "Hay ağzını öpeyim Hocam, desene
ahirette de yaşadık!" demiş. |
Bir gün eksik
İki müslüman sohbet ediyorlarmış. Biri diğerine tüm Ramazan
boyunca hasta olduğundan yakınmış ve bu nedenle sadece bir gün
niyetlenebildiğini, diğer günler ne yazık ki hastalığından
ötürü oruç tutamadığını söylemiş. Bektaşi de aralarında... Bir
ara dinleyici konumundaki bektaşiye de sormuş, "Erenler, sen
kaç gün oruç tuttun?" - "Ben de rahatsızdım, arkadaştan bir
gün eksik tutabildim ancak" |
Dilenci
olmazdın
Dilencinin biri, Bektaşi'ye: – "Bir sadaka ver sana dua
edeyim." Bektaşi on para verdikten sonra dilenciye dönerek: –
"Duanı istemem." Dilenci sorar: – "Neden?" – "Eğer duan kabul
olsaydı, sen dilenci olmazdın!" |
Niyet
Bektaşi'ye,
sahurda sorarlar: – "Oruca nasıl niyet etmeli?" Bektaşi, tıka
basa yedikten sonra cevap verir: – "Dayanırsam tutarım,
dayanamazsam yutarım diye niyet edip ağzını çalkalamalı." |
Bilmem ki ne
desem? Bayramlaşmaya gelen Bektaşi'nin eline bir
şeker tutuşturarak onu başından savmaya çalışan konak sahibi,
şeker de bedavaya gitmesin diye Bektaşi'ye sorar: – "Erenler
gece bir rüya gördüm yorumlar mısın?" – "Anlat bakalım." Adam
anlatmaya başlar: – "Geniş bir düzlükteyim. Harman yeri mi
desem, bayram yeri mi? Düzlüğün ortasında bir bina. Han mı
desem, hamam mı? Bilmem ki ne desem? Bahçesinde geniş bir su.
Havuz mu desem, deniz mi desem. Yarabbim ne desem? Başımın
üstünde bir kuş sürüsü. Turna mı desem, karga mı desem?"
Bahşiş alamayan Bektaşi'nin tepesi atar: – "Anlaşıldı,
anlaşıldı. Senin başın belaya girecek ama, akşam mı desem,
sabah mı desem? Bugün mü desem, yarın mı desem? Bir meteliğe
kıyamayan teres, bilmem ki daha ne desem?" |
Zina aleti
Kadı, Bektaşiye sorar: – "Rakı şişesi taşımaya utanmıyor
musun?" Bektaşi: – "Ben de zina aleti de var kadı efendi de,
kullanmadıktan sonra, o suçu işlemiş olmam ki." |
Bir eşek, bir
öküz İki softa, ramazanda bedava yiyip içeriz
diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar. Hoşbeşten sonra,
içlerinden biri tuvalete gider. Bektaşi, bu softaları kontrol
etmek için odada kalana sorar: – "Senin arkadaşın nasıl bir
adam? Bilgisi var mı, yok mu?" O da kendini üstün göstermek
için "Bırak şunu, eşeğin tekidir", cevabını verir. Biraz sonra
öteki softaya da aynı soruyu sorar: – "Senin arkadaşın nasıl
bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?" Bu softa da öteki gibi
"Bırak şunu, öküzden farkı yoktur", cevabını verir. Akşam
olunca iftar sofrası kurulur. Fakat tepsinin üzerinde arpa ile
samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle sorarlar: –
"Bunlar ne erenler?" Bektaşi gülerek cevap verir: – "Biriniz
eşek, ötekiniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur
mu?" |
Uğursuzluk
Avcı Sultan Mehmet bir gün adamlarıyla beraber akşama kadar
bir keklik bile vuramaz. Bunun sebebini de, sabahleyin gördüğü
bir dervişin uğursuzluğuna bağlar. Solaklara seslenir.
Saraydan çıkarken, şu şu tipte, sivri külahlı, sırtı kambur
birinin önünden geçtiğini söyler ve hemen bu adamı bulmaları
emrini verir. Tarife göre Bektaşi babalarından ayyaş Hamsa
Babayı yaka paça huzura getirirler. Sultan: - "Bre uğursuz,
nabekar! Bugün sabahleyin karşıma çıktın. Bu yüzden akşama
kadar bir ava rastlayamadım. Bu ne uğursuzluktur. Vurun
kellesini..." Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. Son bir
dileğini açıklamak için söz alır: - "A devletlim siz beni
gördünüz bir keklik vuramadınız. Ama insaf ediniz, benim de
bugün ilk gördüğüm sizdiniz ve kellemi kaybediyorum. Söyleyin,
uğursuzluk hangimizde!" |
Bırakıyorum kuyruğunu
Bir gün Bektaşi'nin eşeği kaçar. Peşine düşer. Eşek bir
uçurumun ucuna geldiğinde, Bektaşi onun kuyruğundan yakalar.
Eşeği yukarı çekmek için gücü yetmemektedir. Bıraksa eşek
uçuruma düşecek. Aklına ne kadar evliya adı geldiyse hepsini
saymaya başlar. Eşek gitgide elinden kaymaktadır. Bektaşi
dayanamayacağı anlar ve sonunda haykırır: – "Ey ulu evliyalar!
Eğer geldiyseniz savulun, bırakıyorum kuyruğu." |
Farzı da bırak
Koyu sofu bir adamcağızla Bektaşi, bir başka kenti gitmek
üzere bir kervana katıldılar. Sofu, ikindi üzeri namaz
kılacağını söyledi. Bektaşi: - "Geç kalırsan kervanı
kaçırırsın; onun için sünneti bırak da yalnız farzı kılıver",
diye öğüt verdi. Bektaşi'nin sözüne uydu adam. O gece bir
yerde konakladılar. Ertesi sabah sofu, Bektaşi'ye sitem etti:
- "Dün bana sünneti kıldırmadın, gece rüyama Peygamber
Efendimiz girdi." Bektaşi adamın sözünü ağzına tıkadı: - "Daha
ne istiyorsun! Farzı da bırak rüyana bu kez Tanrı girsin!" |
Su katıyorlar
Bektaşinin birini ramazanda içki içtiği için yaka paça
kadıya götürürler. Çakırkeyif Bektaşi'yi görür görmez kadı: -
"Behey kafir! Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı. Utanmıyor
musun? Bilmiyor musun haram olduğunu?" der. - "Sırtınızdaki
ipek kaftan da haramdır..." diye karşılık verir Bektaşi. Kadı:
- "Bunun içine pamuk katarlar." Bektaşi: - "Dünyada doğru adam
mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar..." |
Sizde atını
Hoca, camide
içkinin kötülüğünden bahsediyormuş. Cemaat arasında bulunan
Bektaşi'nin fena halde canı sıkılmış. Gitmek üzere kalkayım
derken, koynundaki şarap şişesi kayıp yere düşmüş. Baba hiç
istifini bozmadan şöyle konuşmuş: - "Kör olasıcayı işte
kaldırıp attım. Sizde varsa, tam zamanı! Siz de atın!" |
Fıkra kategorisine git |
|
|
|
©copyright
2006 |
|